Advertisement 300 X 250

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Kürtçe dilinde bütünlük sorunu


Biz Kürtlerde çok meşhur bir söylem vardır, biz böyleyiz ne yapax kardeşim diye. Böyle olmak yanlış giden ya da yanlış olan bir şeylerin adeta üzerine örtü çekmek ya da karşındakinin tezini duygu bağlamında ele almaya benzer. Hâlbuki karşıdaki elbette duygusal açıdan değil mantıksal çerçevede bunu ele almaya çalışıyordur. Kürt illerini hatta ilçeleri de geçtik köyler arasında bile dilsel farklılıklar çok çeşitlilik gösteriyor. Böyle olunca da birbirimizi anlamıyoruz şikâyetleri daha fazlalaşıyor senin ne dediğini anlamıyorum cümleleri gelir, kim kime dum duma olur eylemlerimiz, düşüncelerimiz. Bağımsızlığı bu açıdan yorumlamaya kalkışmış oluruz. Dildeki oynamalar dili değiştirm,e deforme etme bir toplumda yapılan ve yapıla gelmiş en büyük kötülüklerdendir, değiştirilmesi eski haline gelmesi yılları bazen yüzyılları alır hatta. Çünkü onu eski haline getirmeniz ya da doğrusuna yaklaştırmanız için önce dedeyi, sonra babayı, sonra çocukları düzeltmek gerekir. Dede ve babayı düzeltmeye girişilmesi çok iyimser bir davranış olur çünkü belli bir yaş sınırı ve öğrenme süreci zorluğu vardır, ya da kalıplaşmıştır yapamazsınız o yüzden çocuklardan ya da gençlerden başlamak gerekiyor.
Sürekliliği, nesilden nesile geçme özelliğiyle ve sosyal bir varlık olma sebebiyle dil dönüşüm geçiren kendini yenilen kendini kaybeden, sarhoş olan, uyuyan, gezen keyif çatan bir şeydir de aynı zamanda ve genelde yaşadığı beraberlik sürdüğü kişinin yaptıkları onun gövdesini oluşturur. Genelde biz Kürtlerdeki çiftçilik ve hayvancılıkla olan terimlerin çeşitliliği ve küfür haznemizin genişliği de ancak bununla açıklanabilir. Yüzyıllar boyunca tarım ve hayvancılıkla uğraştığımız için çok özel teknik kavramlar için Kürtçe sözcükler mevcuttur ve tamamına yakını Kürtçe kurallıdırlar. Yine felsefe ile ilgili terimlerde Almanlar, ekonomi ile ilgili olan terimlerinin çıkışına Amerika ile tanıklık ediyoruz.
Köylüler rahat insanlardır genelde, uğraştıkları dışında bir kaygıları olduğu nadir görülür. Şair Şükrü erbaş ın “köylüleri neden öldürmeliyiz” şiirinde gönderme yaptığı gibi:
Herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünmezler...
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...
Pek de dertleri yoktur uğraşları dışında. Şiirin tamamını bulabilirsiniz ben bir bölümünü buraya yazdım sadece. Bu şiirin konumuzla ilişkisi dildeki vurdumduymazlıkları, rahatlıkları ile dilin bozulmasını bağlaca alıyoruz. Fark etmişsinizdir Diyarbakırdan Van a, Urfa dan Mardine, Hakkari den Diyarbakıra gelirken ki anlaşamama sorununu. Hakkari deki insan Kürtçede ki “öyle “ sözcüğüne “welê”, Mardindeki “wilo” Van daki “waya” der. Yine” çerê”, “çilo”, “çama” , gibi köy efsaneleri ile sıkça karşılaşırız. Bunları yani şehirler arası dilsel farklılıklarımızı toplarsak sanırım dünyadaki en zengin ya da kelime zengini topluma ulaşmış oluruz ki bu da düşündürücü bir husus olarak bir parantez de kalsın.
Evet gazetelerimiz, kitaplarımız okunmuyor okunamıyor, evet anlaşamıyoruz ya da Hakkari Kürtçesi ile yazılan bir kitabı Diyarbakırlı ya da Mardinli bir insan anlayamıyor ve bunu düzeltmek için gerekli olgunluğu kimse gösterecek gibi durmuyor. Herkes kendi dilinden çıkaracağı yanlış sözcükleri kültürel erozyon olarak görüyor ama çok yanlış bir ve sığ bir bakış açısına çıkar bu. Asıl yıllar boyunca temelsiz oluşturulmuş, hiçbir tarihsel veya oluşum anlamında mantıksal açıklaması olmayan sözcükleri dilden ayıklamadığımız sürece bu sorun devam edecek.

Hiç yorum yok: