Advertisement 300 X 250

27 Ağustos 2009 Perşembe

Diyarbakır Zindanı

Çoğunuz bilir bu zindanı. Hep hayalimizdir oranın bir gün yıkılıp yerine o yaşatılan utanç dolu günlere özür mahiyetinde bir anıt yapılması… Çok uzun bir girizgah yapmak sanırım çok anlamlı olmasa gerek bu konuda.. Adı bile nefretimizin, kinimizin kusulması ve yaşananlardan duyulan üzüntü için yeterli bile.
1980 askeri darbesinin zulmünün simgesi zindanır. Dünyanın gelmiş geçmiş en kötü hapishanelerinden 6. lığa layık görülmüş. Bu zindanda diyarbakır diyarbakır olalı ne boyle bir zulüm ne boyle bir işkence ne de böyle bir psikolojik baskı görmüştür. Onlarca insan öldürülmüş, yüzlerce insan sakat bırakılmış, 400′ün üzerinde insan verem hastası olmuştur. Ayrica pkk’nin içeride direnişi dışarıya büyük güç vermiş ve bundan güç alarak silahlı eylemlerine başlamasına neden olmuştur. Bedran Sevgat’la derinlemesine röportaj yöntemiyle yazılmış “Diyarbakır Zindanı I-II” adlı iki ciltlik bir kitabın zindandaki işkencelere odaklanan kitabının cilt I’ini okumuştum yıllar önce.. Günde en fazla 10 sayfası okunabiliyordu. Bu kadar az okumamın sebebi ne yavaş okumam ne de kitap okuma sevgisizliği ile ilgili değildi. Bünye kaldırmıyordu. İşte o zamanlar gerçekten insan olmaktan utanmıştım. Düşünün baba oğul cezaevinde ve birbirileri ile cinsel ilişkiye girmeye zorlanıyor. evet evet bunu ve daha nicesini yaptırıyorlar..
Bu ülkede bunlar yaşandı. Yüzbaşı esat oktay yıldıran ve köpegi “co” ceza evindeki insanlara işkence etmenin baş kahramanlığına soyunmuştur. Bir köpeğe selam vermenin utancı yaşatıldı mahkumlara. Okumak istemedikleri halde her sabah istiklal marşı okumaya zorlandilar, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, saçmalardan seçmeler ihtiva eden Güneş Dil Teorisi vb. bir sürü sey zorla dayatılıyordu.
Bu baskı ve işkenceler karşısında insanlar tepki olarak kendilerini yakmışlardır(dörtler, mazlum doğan). 14 temmuz büyük ölüm orucunda yaşamını yitirenleri de unutmamak gerekiyor.
Kadınların ve erkeklerin cinsel organlarına elektrik vermek.. Kanalizasyon benzeri içi bok dolu yerlere mahkumları atmak.. mahkumların eline 5 milimlik çivi batırmalar, ağza cop sokup diş kırmalar ve daha bir sürü insan olanın bünyesinin hazmedemeyeceği işkenceler…
Haluk Yıldızhan adlı bir mahkumun anlattıklarına kulak verelim:
“Gözaltından gelenleri genel olarak sinema salonuna değil de, o zaman 37 olarak adlandırılan, daha sonra 36 adını alan hücrelere götürürlerdi. Burada, “Banyolu mu televizyonlu koğuş mu istersin?” diye sorup, cevap ne olursa olsun her iki durumda da alt katlardaki tuvaletleri tıkanmış ve pislik içindeki lağım sularının ve insan dışkılarının yüzdüğü bir yerde süründürülür, günlerce işkence ve kaba dayakla hoş geldin safhasında yıldırdıktan, tamamen teslim aldıklarına inandıktan sonra koğuşa gönderirlerdi. ”
Ama yok ben daha detaylı oğrenmek istiyorum ve insanlığım da bünyem de kaldirabilir diyorsanizBedran Sevgat’ın “Diyarbakır Zindanı” adlı eserini bulup okumanızı öneririm (yasaklanmamışsa). öte yandan yazarını hatırlamadığım ve dört pkk’linin kendilerini yakmalarını ve mazlum doğan’ın kendini asmasını anlatan “dörtler” kitabı da kısa ve yüzeysel olsa da bu konuda okunabilecek kitaplardan birisidir.
Belki Hasan Cemal “Kürtler” adlı kitabının girişinde Cemil Felatoğlu’nun yaşadığı küçük bir olayı anlatıp geçmiş ama oda çok dokunaklıdır yetersiz olsa da..
Birgün yaşatılan o acıları hafifletecek bir anıtın var olması temennisi ile…

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Diyarbakır zindanı adli kitabı Muzaffer Ayata yazmış. Ìlk basımında Bedran Sevgat ismiyle yayınlanmıştı.Sonraki basımlarda kendi ismi ile yayınladı. Dörtlerin gecesı Ferhat Kurtay ve arkadaşlarının birbirine sarılarak bedenini ateşe vermelerini anlatıyor.Mazlum newrozda bedenini üç kibrit çöpüyle ateşe verdi .