Advertisement 300 X 250

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Medya kuramları ve Kürtler

Akşam açtınız Mehmet Ali Birand’ı.Klasik “bügün tam anlamıyla gündem dopdulu,ama bunlara geçmeden önce size başka bir şey aktarmak istiyorum” deyişinden sonra normal haber seyrine girdiniz.Diyelim ki öncelik ülke gündeminin siyasi kısmına ayrıldı;ki genelde böyledir.İlk üç haberden sonra da Çin’de yapılan Uygur kıyımına dair bir haber yapıldı.Haber içeriğinde “Uygur Türklerine katliam yapıldı ve dünya buna sessiz kalıyor” gibisinden bir içerik sunuldu.Devamında ise haber asıl olarak katliam değil de “Türklük” üzerine şekillenecektir.Şekillenmek zorunda..İnsani olarak habere kayıtsız kalamadınız,üzüldünüz yapılan olaylar karşısında. Bir sonraki haber de diyelim ki Kürt sorunu ile ilgili.Diyarbakır’da bir miting sırasında olaylar çıkmış ve görüntüsü olmayan sadece sözsel dile gelen bir bayrağın direkten indirildiği söylemi;veya biraz farklı bir kurgudan gidersek ; ellerindeki taşları polislere fırlatan çocuklar,panzere saldıran gençler..


Peki bu Diyarbakır haberinin Uygur Türkleri katliamından önce yada sonra verilmesinin bi anlamı var mı?

Evet..hem de var oğlu var.

Haberin bahsettiğimiz ilgili haberden üç haber sonra verilmesi ya da beş haber sonra verilmesi de çok farklıdır,çok çarpıcı sonuçları vardır insan psikolojisinde.Faşizmin doğduğu ve daha sonra en büyük faşist örnek sayılan Nazizm ideolojisinin doğuşundan sonraki süreçte en sevdikleri baskı/yönetim araçlarından birinin medya olduğu bilinen bir şeydir.O dönemin cellatları da bunu kesin bir dille ifade eder zaten.Bu iki dönem için geçerli olan tanım “Hipodermik şırınga modeli” idi.Bu modelin dediği şey şu: “Medyada yer alan bir haber,görüntü,içerik alıcının(biz-izleyici) beynine bir zehri şırınga ile enjekte etmesi gibi etkilidir” ..

Başta verdiğim örnekte de aslında o haber sıralaması masum değildir.Kastidir ve ne zaman,hangi haberden sonra geleceği,kaç dakika süreceği(insanın dikkat kriterleri),hangi görüntü geleceği ve ilgili görüntü üzerine veterede hangi sözün vurgulanacağı da bellidir.

Kişide hemen savunma ve kendisinin de demin izlediği o Uygur içerikli haber benzeri bir probleme maruz kalacağı ima edilir.Bak sana da taş atıyorlar,taşkınlık çıkarıyorlar..gör şimdiden,önlemini al der gibi.Ve insanlar bunu farkında olmadan bilinçaltlarına atar.Neye yol açtığı ise ortada..Milliyetçilik,ırkçılık,vatan elden gidiyor paranoyaları,ilkel koruma iç güdüleri vs..vs..

Peki bu haberi tek kişi mi hazırlıyor? Nasıl bir karar mekanizması var? İşin burası biraz karmaşık ve sorduğunuz zaman ne suçlu var ortada nede suçlu gibi görünen.Çünkü bu detayını konuştuğumuz Liberal-Çoğulcu medya kuram anlayışıdır.Stuart Hall’ın tek bir egemen söylem olmaz,birden çok egemen sistem vardır mealinin karşılığına oturan bu kuram,kendisini aklaması ile de ünlüdür.Çünkü tezini ve yayın politikasını “objektif,tarafsız” anlayışa göre topluma benimsetmiştir ve yapılan her içerik toplum yararınadır.”Toplum bireyleri isterse almaz içeriği.Dolayısıyla yönlendirme olmaz bizde” der.Bir yandan dördüncü güç özelliğinde olduğunu kabul eder,ama o gücünü nerede kullandığı söylendiğinde ise “hayır,ben sadece toplum yararına ve demokratik İlkerler ışığında huzurlu topluma görev yapıyorum” der.Biz sadece görünenler ile toplum bireyleri arasında köprüyüz söylemini ısrarla sürdürür ve tam burada bir kuramın daha işin içine girdiğini görürüz.Eleştirel medya kuramı.Bu kuram ilk etapta liberal anlayışa karşıt ve az ilerisinde septik durur. Örneğin Liberal/çoğulcu görüş, haber değerine olgusal o kamu yararı açısından öneminin belirlenmesinden bahs ederken;Eleştirel görüşise, haber değerinin belirleyicinin haber medyasının seçkinleri olduğunu belirtmektedir. Bu görüşe göre, bir haberin(ve tabi haliyle o haberin değerinin) kamunun bilgisine sunulmasının yararlı ve doğru olduğuna karar verilirken egemen(baskın) güç-iktidar çıkarları ve medyanın önceliklerinin etkin olduğu vurgulanmaktadır..

İşin içine egemen,iktidar vb. kavramları girerde politik görüş girmez mi? İşin bu boyutunu devr alan Marksistler,ekonomik-politik medyasal kurama öncülük etmişlerdir denebilir.Bu kuram özetle medyanın ürünlerini ve işleyişini ekonomik dinamiklerin şekillendirdiğini söyler.Bu bunu da tezgahlayanların yani medyanın ekonomi bahçesinde yer alan asıl gücün egemen sınıf olduğunu söylerler.Günümüz Berlusconi yada Doğan holding cumhuriyetlerinin durumu bu kuram açısından nettir.Çünkü kar optimazisyonu işlevi de belirler,hedefi de,nasıl içerik olacağını da,daha önemlisi içeriğin hedef kitlesini de.

..

Bu kuramların dışında kalıp kendi görüşlerini yansıtanlarda yok değil.Örneğin Louis Althusser “Devletin ideolojik aygıtları” adlı kitabında polisi,silahı vb. unsurları “şiddet aygıtları” olarak lanse ederken “eğitim” gibi kurumları da “ideolojik aygıt(baskı aygıtı)” olarak belirtir.Devletin şiddet yoluna gitmeden de halk üzerine baskı kurabileceğini belirtir.Bu bir süreçtir ve sürecin en büyük yardımcısı da medyadır.

Yine post yapısalcı bir düşünür diye tanımlanan Michael Foucault’ın da tespiti çarpıcıdır.Foucault öncelikle dünya görüşümüzün,kişisel düşüncemizin ve diğer algılarımızın “söylemler” tarafından belirlendiğini söyler.Güç ve iktidarın “bilgiden” geçtiğini söyleyen düşünür,bilgiyi elinde bulunduranların kitleyi kontrol amaçlı kullandığını iddia eder.Marx’ta bilgi kullanımının iktidar ilişkisinde belirleyici olduğunu ama bunun ekonomik alt yapılarla olduğunu söyler,Foucault ile ayrılma noktaları da buradadır

Tüm bunların yanında ilgili iktidarın/egemen gücün kullandığı Dil’in de çok mühim bir araç olduğunu belirtelim..

Asıl gelmek ve kısaca söylemek istediğim şey ise şu: Medyanın yarattığı bir Kürtlük var.Medyanın kafalarda yarattığı bir Kürt tanımı var.Medyayı her zaman Kürtlere karşı çok fena kullanmış bir devlet var.İsterseniz medyanın kuramlarından girin,isterseniz kendisinin arka bahçesinden girin..Nereden girer ve bakarsanız bakın Medya (Türk medyası) Kürtleri alenen çöplüğüne atmıştır..

En ufak bir haberde olduğu gibi..

Hiç yorum yok: