Advertisement 300 X 250

10 Ağustos 2009 Pazartesi

İfade yöntemlerinin değişimi ve dışavurum

Yaklaşık beş gün önce aslında bayağı bi direndiğim, girmeye hiç niyetli olmadığım ama öyle ya da böyle bu kervana dahil olduğum facebook ailesiyle bağımı kopardım.Yine yaklaşık 2 ay süren facebook maceram sonucunda gördüklerim veya bu sosyal siteden alabildiklerim bir iki grubun paylaştığı bilgiler dışında hemen hemen sıfırdı. Yapılanlar sadece üyelerin Freud’un toplum ya da kitle psikolojisinde açıklık getirdiği ben kavramı ile ulaşılmak başarılmak istenen ben arasındaki çabalar ya da boşluğu kapatılmak istenen uçurumlardı. Tabi ki de bu ulaşılmak istenen “ben” kavramının gereksellikleri kitle iletişimi üzerinden yapılıyor ve biz üyeler de merakla acaba” neydi ne oldu” yu gözlemliyorduk. Nihayetinde bu oyunu bir süre sonra izlemekten sıkıldım ve bıraktım. Çıkış noktamız her ne kadar bu olsa da esas anlatmak istediğim şeyin sadece ayak kısmını oluşturuyor.

İnsanların her zaman uğraştıkları bir şey elinden alındığında nasıl tepki verdiklerini uzunca bir süre gözlemleme fırsatı buldum. Örneğin bir çocuğun elinden oyuncağı veya dondurması alınınca zırlıyor, genç bir çocuğun elinden topu alındığında evebeynlerine küsüyor, onlara eğer bunu elimden alırsanız bu tepkileri de göğüslemelisiniz anlamında oldukça can sıkıcı ve evebeynlerin dayanmakta zorlanacağı ayrıca evebeynlerinin bu sorunu aşabilmeleri için oldukça dirençli davranmaları gereken hareketler sergiliyor, yetişkin bir insan ise internetinin veya onu oyalayan şey ne ise elinden alındığında bunun kendisinde psikolojik sorunlarla yol açtığını ve bunlarla başa çıkması gerektiğini ama nasıl yapacağını bilmediğini söylüyor ki bu en vurucu nokta olsa gerek ya da insan dediğimiz sosyalliğini artık kablolu veya kablosuz katlar üzerinden tatmin eden yaratığın son numarası. Eskiden sevgilisinden ayrılmanın zorluğu yerine şimdilerde www(world wide web) ile başlayan internet portallarından ayrılma zorluğu geçti.


Sık sık ve az sıklıkla görmüş olanlarınız vardır bir internet portalından ayrılınca bunu dramatize etmekte abartıya kaçanları. Haklıdırlar aslında çünkü zamanlarının çoğunu ne aile ne de sevgili ile geçirmişlerdir tabi dolayısıyla çok zaman geçirmek aynı zamanda bağımlılığın göstergesi veya ilgilendiği, zaman geçirdiği uğraşının onda terk edilince yapacağı sarsıntıyı düşünerek bu tepkiyi olağandışı görmemek gerekiyor. Bu mecra kendini doyum noktasında ileriye götüreceği, elektrik, internet bağlantısı ve bilgisayar dediğimiz araçlar onu terk etmeyinceye kadar her şey yolundadır. Bizim anormal diye tanımladığımız eylem, sosyal paylaşım sitelerindeki kullanıcıların oldukları “ben”den çok çok uzaklara gitme çabası bizim de anormalliğimiz bu çabayı irdelemek. Asosyalliğin gerçek tanımı aslında, kişinin kendini yalnız hissetmeyeceği uğraşlar, düşünceler edinmek, onlara bilgi katmak veya imge dünyasını zenginleştirmek gibi liste şeklinde uzayan, anlattıkça içi açılan, nar’ımsı zenginlikteki şeylerden yoksun olmasıdır. Genel anlamıyla insanın bireyler arasında olması, onlarla toplumsal nefes alışverişi içerisinde olması ile tanımlanan sosyalliğin tersi olan asosyallikten değil, kendi kendine yetemeyen sosyalliğin eksikliklerinin neye yol açtığı vurgusunu yapmak gerekiyor tam da bu noktada. Yeterince kendini ifade edemediğini düşünen insan yine internette yer bulan photoshop’un, youtube’nin, facebook gruplarının ve benzeri programlarının da verdiği ivme ile kendini bize arzı endam ediyor. Abuk sabuk, ekranda görünme dışında hiçbir yararlılığı olmayan bu gruplarla aidiyet hissine his katıyor ve aslında tüm bu listeler uzayıp gidince aslında ben yalnız değilim sonucuna varıyor, yada karşısındaki herhangi bir kullanıcıya veya kullanıcılara döngü-dolaysız vermek istiyor. Peki ama tüm bunların düşünce gücünüzü, imge dünyanızı kısırlaştırdığını veya algılarınızda hataya sebebiyet verdiğinin farkında mısınız?


Taş-tunç devrinden çok sonra ve post modern çağdan az öncesi arasında kalan zaman diliminde insanlar kendilerini ürettikleri resimler, müzikler, yazdıkları yazılar, şiirlerle ifade ediyorlarlardı ve bu ifade yolunda üretilen Beethoven in “7.senfoni”si, Picasso nun “guernica” sı, ve Dostoyevski nin “suç ve cezası” karşısında güncel ifade şekli olan kısa(ifadesiz) ve kablosuz kısır ifade şekillerinin arasında hayli düşündürücü bir boşluk var. Bu yalnızlık fobisi destekli, kendini ifade etme sanatsalsızlığıyla verilen çabaların biraz daha yaratım yoluna gitmesinin yanında olumsuz anlamda insani-reklamların, dışa vurumların da biraz daha seyir zevki uyandırması dileğiyle.

Hiç yorum yok: