Advertisement 300 X 250

20 Ağustos 2009 Perşembe

Aldous Huxley mi George Orwell mi kazandı

Platon’un Devlet’i,Thomas Moore’un Utopya’sı ve sonrasında gelen onlarca kurgusal yolculuklar.İnsanın milyonlarca beyin hücrelerinden dolana dolana kağıtlara dökülen düşler,hayaller,istekler.Bir taraftan da düşünce denen soyut dünyanın yolculuğu,önüne geçinememezliği,kendine hayran bırakışı..
Süregelen zaman dilimlerinde pek çok isim de bize düşünce dünyalarını sundu; Wells ve Ray Bradbury gibi..Fakat bu isimler arasından iki kalemşör öngördükleri toplum modellerinin doğru çıkmasıyla unutulmazlar arasına girdiler.
Aldous Huxley ve George Orwell..
Gerçi günümüzde de halen bu iki eserin utopik veyahut dis-utopik oldukları konusunda iyi tartışmalar dönüyor.Ben bunlara girmeyeceğim pek,haticeden öte netice ile az ilgilenip oradan sözü ayça’ya bağlamak ve finali banu alkan ile yapma peşindeyim.Ama şunu da söylemden edemiyeceğim.Özü itibari ile iki eserde alegorik değil midir? Böyle taş gibisinden pitoresk değil midir? Evet..Hayır ? vs..
George Orwell’in 1984 adlı eseri ve Huxley’in Yeni cesur dünya adlı eseri konunu referans noktalarıdır.1984 adlı eseri daha popüler gibi.Medya’nın telaffuz etmekten haz aldığı bir eser.En çokta şu lanet olasıca biri bizi gözetliyor yarışmalarının döndüğü zamanda popülerdi.Eray’lı,Melih’li,Edi’li,Büdülü kahramanaların dünyasının sosyolojik analizini yapan sevgili sosyologların ekranda ağızlarından çıkarmadığı kitap idi.Evet toplum Big Brother ile tanışmıştı.Tabi Echelon’u es geçecekti;neden geçmesin ki.Onda kavga magazin yoktu,derin ve sessiz bir işti.Projelerin şahı idi..Yalnız saolsunlar pek değinmediler işin arka yüzüne.Demediler arkadaşlar bakın bu biri bizi gözetliyor programları birkaç yıl sonra Allah’tan bile daha iyi gördükleri Mobese kameralarının ön aşamasıdır.Ve gerçekten de bizler yakında kıçımıza da takılacak olan mobese kameralarına tepkisiz kaldık..Universite köşelerinde öğrencileri saniye saniye zoomlayan bu deli zırva aygıtları,şehir sokaklarında an ve an kayda girdi bizden habersiz.Sonra da devlet-medya işbirliği ile müşterileri biz saftirik milletyusa “falan sokakta hırsızlık oldu,polis mobese kayıtlarından yakaladı onu” diyerekten bilinçaltına enjekte etti,ne kadar işe yaradığına dair.Ne kadar yararlı bir şey olduğu ve aslında bizi düşünülerek yapıldığına dair.Kabul edelim yuttuk..
Bu örneğini verdiğim gözetleme olayının ilk ayağı biraz Orwell kokuyor,ikinci ayağı ise-milletin kabul etmesi- ise Huxley kokusudur,anlattığıdır.Şimdi buradan yola çıkarak sorarsak.Sizce hangisi haklı? Zaman kimden yana çıktı?
..
Medya araştırmacısı ve işin pirlerinden Neil Postman “öldüren eğlence: televizyon” adlı kitabının önsözünde de bu tartışmaya girerek başlar ve ekler “Aldous Huxley” kazandı.
Konuyu biraz daha açayım.
George Orwell özetle dedi ki(1984 romanında);egemen güçler;kontrolü ellerinde tutmak için her şeyi yaparlar.Sizi her yerden izlerler,takip ederler.Kendi oluşturdukları birimler ile şiddet de bir araç olmak üzere “korku imparatorluğunu bilinçsizlikle evlendirerek” aşılamayı öngörür..Öyle bir zaman gelecek ki; kölelik özgürlük,savaş barış olacaktı,tabi bunlar dayatma ile söylenilenlerdi.Sistemler tanrılaşır halk izin verirse.Düşünmek en büyük suçtur ve big brother denen mekanizmanın,teknolojinin herkesi izleme hakkı vardır.Bunun sorgulanması yasaktır.Şehvet vb. duygular devlet kontrolündedir…
Ve buna benzer argümanlarla kitabının her sayfasını döşer Orwell.

Huxley ise olaya farklı bakar Yeni Cesur Dünya adlı eserinde.İç Londra kuluçkalama ve klonlama deyip giriş yaptığı kitapta sizi ilk bölümde genetik bilgisi ile tarumar eder.Devlet şiarının istikrar ve hüküm olduğu o laboratuar kapılarından sizi sokar içeri ve çıkarmaz bir türlü.Sınıflar yaratan Huxley (alfa,beta,epsilon vs.) her birine görevler yükler çocukları tüplerde üretir.Doğumla beraber onlara görevler yükler,şartlandırır belli şeylere.Günümüz nanoteknolojinin ulaşmaya çalıştığı bir kıvama kafasından kilometreler önceden düşler ve devam eder.Dinin pek önemi yoktur,ama insanlar arasında ayrım vardır ve bağlı olacakları uyuşturucu da.(Soma)..Sınırsız seks.Hedonist yaşam..İsyana gerek yok.Bir şeye mi ihtiyacın var? Senin yerine düşünmüştür üst tabaka,sen merak etme.Bireyselleği yeren kitap,toplumsal aidiyete dem vurur ve onun üzerine şartlandırır seni.Tüm bunlar arasında ezilmişliğe ve ayrımlara karşın insanlar mutludur.Zaten amaçta budur.Ve kimse şikayet etmemektedir.Çünkü hazsal istekler olağan derecede ağır basmaktadır.Zor gibi görüne şeyler doğallaştırılmıştır..

Kısa içerik değinmelerinden sonra,arkamıza yaslanıp baktığımızda Huxley gerçekten de kazanmış gibi duruyor.Althusser “devletin ideolojik aygıtları”nda anlattığı işin ikinci ayağı olan “ideolojik” kısımda bu vesile ile su yüzüne çıkan yağ misali gibi duruyor.İnsanlar artık kendileri istiyor çiplerin enselerine takılmasını.(11 eylül paranoyasının nimetleri).Irak’ta artık ölümlerin olmadığı güne şaşırır oldular insanlarJaponya’da insansız okul yada diğer adıyla artık okullara gerek yok teknolojileri az kaldı Hurriyet’in manşetlerinde yer almaya .Zevk ve uyuşturucu bağlamında tam gaz devlet müdahalesi var.Ve artık yeni yollar yeni planlar zorla değilde zamana yayılarak göze sokula sokula kabul ettiriliyor.İnsanlar artık isyan edene “ne lan bu” dedikleri bir dönemece giriyor.Kabullenmişlik ve elbette sosyolojinin dediği gibi “hegomanya-doğallaştırma” meseleleri..
Gelecekte egemen güçler çok uğraşmayacak,zaten kuzu kesilecez..Huxley’e katılıyor; İnsan ve İnsanlar adlı kitabında “….Görülüyor ki bilgisizliğe katlanmayan insan ile bilgisizliğe katlanan daha doğrusu onunla bir olan hayvan arasındaki sınırı çizen bilgi sistemi bir çeşit ayaklanmadır.Düşünce konuşma,bilim ve benzeri bu ayaklanma ürünleri sonuçlarıdır.İnsanı insan yapan bu niteliğidir.İnsan ayaklanıp BAŞKALDIRDIĞI gün insan olmaya başladı” diyen Jean Bruller Vercors’e kucak dolusu öpücüklerimi yolluyorum..

Hiç yorum yok: