Advertisement 300 X 250

27 Ağustos 2009 Perşembe

Ahmedê Xanî ile Röportaj -Tarihte bir ilk !

Sevgili Ahmedê Xanî, ruhuna şad dileklerimi ileterekten sorularıma başlamak istiyorum.Siz 300 yıl önce yeniden bir dili var etme çabalarına girdiniz ve bir edebiyatı da kendi eserlerinle duyurdunuz.Fakat şuan 2009 ve insanlar halen diyebiliyorlar ki; Kürt dili yok,hele dili olmayanın edebiyatı nasıl olabiliyor?
Bunları duymak sizi üzüyor mu? Ne diyorsunuz bu konuda?
-Ahmaklık.. Cehalet !! Başka ne diyebilirim ki? Bizden sonra bir şeyler,edebi anlamda, geriledi.Dönemleri karşılaştırmak istemem ama durum biraz böyle.Aslına bakarsanız bu tür şeyler hep vardır.Benim dönemde de vardı.Bir taraftan İran’daki krallıklar diğer taraftan Osmanlı İmparatorluğu ve arada sıkışıp kalan bir millet:Kürtler.
Sonra ne oldu peki? Oyunlarla,zorbalıklarla ve Rom siyaseti ile Kasr-ı Şirin Antlaşmasında Kürtleri arada ezdiler,yok ettiler.O zamanda bir dil ve edebiyat dedikse de boşa çıktı! İşte sırf bu yüzden benim eserim Kürtçe ile yazıldı.Benim bir dilim var ise ben onunla neden yazmıyorum?Çoğu Kürt kökenli yazar da bunu önemsemedi. Feqiyê Teyran,Melayê Cizirê,Batê,Murad Xan ve diğer arkadaşlarla çok üzüldük bu duruma.Melayê Batê bu trajedinin üzerine her yıl bir mevlüt okur.
Anlayacağınız biz yukarda bulutlar arasında aşağıda olup bitenlere bakmıyor değiliz.Kulağımız,gözümüz sizde.
Cumhuriyet döneminde ivme kazanan Kürt edebiyatının belini “sürgün”ler kırdı.Gerçi sürgün yeni bir doğuşa da sebep olmadı değil.Ama insanın kendi vatanındaki üretimi ile başka topraklardaki üretimi aynı değildir.İnsan her yerde aynı düşünemez.Sevgili Hegel’de böyle söylerdi.
Uzun yıllar üretim yapılmadı ve buda beyinsel unutkanlık bir tarafa bellek şokuna neden oldu.Benim eser bile 1930’lu yıllarda yayınlandı.Alexander Jaba geçenlerde yanıma gelip bol bol ağladı.Senin eserler nasıl olurda bu kadar geç hizmete girer diye.Bir şey diyemedim.
Günümüze dönecek olursam.Kürt dili ve edebiyatı yoktur diyenlere cevap vermeyi bile uygun bulmuyorum.Yani böyle bir körlüğün tedavisi nedir ki? Nerededir? Gazi Yaşargil gelse bile işin içinden çıkamaz..
Böyle adamlar bilginin aklı özgürleştirdiği gerçeğini red ederler.Dolayısıyla erdemli değillerdir.Mevlana’ya bile gitseler,büyük ihtimal kovulurlar.
Sevdiğim bir söz vardır,der ki; “ker ku de here jî ker e”. Yani işin özür biraz da bu.
Peki son aşamada Kürt edebiyatının geldiği yeri nasıl buluyorsunuz?
Açıkçası Kürt edebiyatını dönemsel olarak algılayıp net bir şey söylemek çok zor bir durum.Çünkü bir edebi eser sadece yazar ve onun ruh hali değil aynı zamanda yaşadığı çevre,geçmişi,içinde bulunduğu dönemin kesitsel özelliği,değişen dünya vb. bir çok şeyden etkilenir;hatta coğrafya ve ikliminde etkisi de vardır bunda.Bu açıdan baktığımızda Kürt edebiyatı diğer edebiyatlardan ayrılıyor bence.Sömürge ve buhran bulutları arasında akıllara ziyan engeller arasında mücadele eden bir edebiyattan bahsediyoruz.Kürt edebiyatı bundan dolayıdır ki inişli çıkışlı olmuştur.Bizim dönemde iyi idi.1910-1940 yılları arasında da toplu gelişmeler ve çabalar var.90’lı yıllarda yükselen ama 2000’li yıllarda tekrar düşüşe geçen ve 2009 itibari ile tekrar yoğunluk kazanan bir edebiyat görüyorum.Jan Dost ve H.Mem ben ve benim edebiyat üzerine baya kafa yordular.Pek çok şey elde ettiklerini söyleyebilirim,kendilerine bu röportaj vesilesiyle de teşekkür ediyorum.Yine hatırladığım kadarı ile 2008’de , 100’e yakın Kürtçe dili ile yazılan eser yazıldı.Bu çok güzel bir gelişme.Yalnız korkum var;buda Kürt gençlerinin geleceği ile ilgili..
Bunu biraz daha açabilir misiniz ?
Ve sizce günümüz kürt gençliği nasıl olmalı,duruşu konusunda bizi aydınlatabilir misiniz?
Asırlar evvel dedim ki “Her kes mimarê dîwarê xwe ye”. Şimdi baktığımda genel olarak karşımda sadece taşlardan yığılma bir duvar gençliği var.Eline çekici alıp kendine mimarlık eden kendini yontan çok az var.Çok üzülüyorum.Yakında bu duruma da bir mevlüt okutacaz,fatihasını es geçmeyeceğiz.
Uzağa gitmeden kendimden örnek vereyim size.Kalkıp gidin Doğubeyazıt’a.Orada türbem duruyor.Acep biliyorlar mı benim o türbede kemiklerimin sızladığını?
Bazen türbeden içerde konuşulanları dinliyorum.Ve beni asıl öldüren bu duyduklarımdır.İnsanlar bana Xanî demiyor “Hani” diyor. Birde türbede benim yaşam ve eserlerimle ilgili asılan bilgi kısmında yanlış şeyler var.Bir kere orada Kürt olduğumdan bahsedilmiyor.Yaw bir insaflı yok mu müdahale etsin.Söz bu tarafta Mem û Zîn eserimi imzalayıp vereceğim.Edebi kişiliğimin ve Kürt edebi tarihindeki rolümden olması gerektiği gibi bahsedilmiyor.Ayrıca ricamdır insanlar beni bahane edip buraya pikniğe gelmesin.
Diğer bir mesele yine duyuyorum hep gelen genç arkadaşlardan Kürtçe katliamını. Kürtçe ölmüş.Senin bu röportajı benle Türkçe yapman bile utanç verici bir durumdur.Utanmıyorsun değil mi?
..
Sinirlendim bak.Oysa sakin biriyimdir.Medrese eğitimimde öfke kontrolü eğitimi de almıştım.
Haklısınız Mamoste,bu konuda ne söyleseniz kabulumdur.
Yok bide olmasın! Tövbe tövbe..Ben gençlik meselesine döneyim izninizle.
Şimdi biliyorsunuz Kürt gençliğinin sosyolojisi de biraz farklıdır.Dolayısıyla felsefesi ve psikolojisi de.Eğitim sorunumuz var.Eğitimin çok önemli olduğunu her seferinde dedim ve bunu Nûbîhara Biçûkan adlı eserim de dile getirdim.Bir Kürt bireyi,özellikle genci,tarihini,kültürünü,edebiyatını,doğasını ve yöresini bilmeli.Köleliği red edebilmeli,özgür irade yolunda doğruları kendine arkadaş edinmelidir.
Ee şimdi bakıyorum.Pek çoğu tarihinden bihaber,kültürünün köklerine ulaşmak yerine sadece elinde var olan ile yetiniyor.Benim en mühim eser için bile,soru soranlara “bir aşk destanı” diyen bir gençlik istemiyorum. 13 maddelik eğitim manifestomu kim için yazdım? Neden okumuyorlar..?
İlla ilgilerini çekmek için adımı Amerikan’ca mı yapayım.Kalkıp Jose Antonyo Hose Ahmedê Xanî diye tanıtsam kendimi eminim daha çok tanırlar ve okurlar beni.Vayyy be Meksikalı’ya bak deyip bunu da genel kültürden sayarlar.
Kürt gençleri kendi tarihlerinin ve zenginliklerinin farkında değil.Batı felsefesini anlamak için Réne Descartes’e bakacağına ilk başta bana baksana.Yakın dönemde yaşadığım Hegel’den habersiz onun öğretilerini uygulamışım,oda benim mantıktan gitmiş.Olay şu; ben diyorum ki Kürt gençlerinin bir tezi olmalı ve bu teze karşılık bir antitez bulmalı.Sonra bu ikisinden bir sentez yapmalı.Bu çıkan sentezi de yeni teze dönüştürebilmeli.
Gel gör ki; gençlerimizde tez yok,antitez hele hiç yok,ne gariptir ki sentezleri dillere destan,artık bu gezegene sığmıyor Jupitere taştı.Siz yeter ki isteyin iki dakika da size itina ile yüzlerce sentez sunar.
Ayıp çok ayıp!
Tek taraflı düşünen bir gençlik istemiyorum,Her şeyin özünün,hareket sebebinin çelişmelerden ibaret olduğunu iyi bilmeliler.
Kürtlüğün paradigmasını ve diyalektiğini iyi bilmeliler.Kürtlerde paradigma yok! Delinmiş,taciz edilip ortalığa atılmış.Sahipsiz yani,sahipsiz olunca da başkaları sahip olur ona ve büyütüp size dayatır kısa süre sonra.Bu kabul edilebilir bir şey mi?
Bir Kürt genci kendisi ve ailesi neden özgür değil,yada ülkem neden özgür değil diye sorduğunda ilk başta şunu bilmeli: Özgürlük biraz da akıl işidir.Bilime ve akla yatırım yapılmalıdır.Cehaleti başka türlü öldüremezsiniz.Bir insan özgürleştikçe geriliğin,törenin ve dinin bağnazlıklarından kurtulabilir.Bilginin aklı özgürleştirdiği bilinmelidir,erdemli biri olmanın yolu da buradan geçiyor.Aksi takdirde “Tırşık Gençliği” oluşur.
Kürtlüğü slogan zan eden bir nesil türüyor.Buralarda taş yok ki kafamı vurayım.Slogan atmanın da bir manası vardır.Cahilce atılan slogan tehlikelidir,aynı cahilce siyaset yapmak gibi.Kökünü sağlam döşemeden iş yapmayacaksın.Üniversitelerde ki Kürt gençliği bu hataya hep düşüyor.Tasarı-teori-pratik üçgeninde düşünmüyorlar.
Hocam değerli görüşleriniz için çok teşekkür ederim.Çok saolun.
Rica ederim evladım.Herkesleri selamlıyorum.Başarılar diliyor ve hayatlarını Kürtçe yaşamaları için dua ediyorum.
Bu arada son bir şey söylemek istiyorum.Tarihi bir hatayı size aktarmak istiyorum ve yetkililerin bir şekilde bunu düzeltmesini talep ediyorum.
Bildiğiniz gibi; Ben Kürt edebiyatı için ne isem,İngiliz edebiyatı için de William Shakespeare aynı şeydir, daha fazlasıdır.Bu adam var ya! Bana çok büyük bir yanlış yapmıştır.Sırf üzülmesin diye de gidip yüzüne söylemedim.Küçüğümdür,onu üzmek bana yakışmaz.
Kısaca derdimi anlatacak olursam;
En ünlü ve tarihe geçmiş sözlerinden biri de “to be or not to be” dir. Yani Türkçe meali ile “olmak yada olmamak”. Hamlet efendi okuyor bunu.
Peki bu sözün gerçekte bana ait olduğunu söylesem ne dersiniz? Lütfen şaşırmayın.Evet bu söz bana ait.Shakespeare bir kürt coğrafyası gezgininden duymuş.O gezgin benimle konuşmuştu,ona da bir röportaj vermiştim ve bana bu yıl sizi Nobel adayı göstereceklermiş.Kazandığınız ödülü Türk Hava Yollarına bağışlar mısınız? Diye bir soru sordu..
Bende ona kızıp:
-tobe tobe
demiştim.Yani “tövbe”nin argosunu söylemiştim. Shakespeare’de okumuş röportajı ve son olarak söylediğim bu söz çok hoşuna gitmiş olacak ki alıp parçalamış kelimeyi.Tobe “to be” olmuş böylece.İkisini de birbirine or bağlacı ile bağlamış,anlaşılmasın diye.Ve ortaya “to be or not to be çıkmış” .
Beni anladınız değil mi? Lütfen bu söylediğimi dikkate alın.İşin aslı budur.
**
Ben müsaadenizi isteyeceğim..Evdalê Zeynikê beni bekliyor.Dama oynayacağız onunla.Kalın sağlıcakla.Tekrardan selamlarımı yolluyorum tüm Kürt halkına..

Hiç yorum yok: